DeSkNoTe
  ÇOCUKLAR İÇİN DİN EĞİTİMİ-8-
 

Olumsuz gibi görünen olaylar karşısındaki tutumu

Her insan gün boyunca çeşitli zorluklarla karşılaşabilir. Ancak müminler karşılaştıkları zorluklar ne olursa olsun Allah'a teslim olur, O'nu kendilerine vekil edinerek (tevekkül ederek) şöyle düşünürler: "Allah bizi bu dünya hayatında her yaptığımızla ve her düşündüğümüzle denemektedir. Bu, bir an bile aklımızdan çıkarmamamız gereken çok önemli bir gerçektir. Öyle ise, yaptığımız herhangi bir işte bir zorlukla karşılaştığımızda veya işlerin yolunda gitmediğini düşündüğümüzde, Rabbimizin bu olayların hepsini bizim tavrımızı denemek için karşımıza çıkarttığını kesinlikle unutmamalıyız."

Allah insanların karşılaştıkları her türlü olayın Kendisinden olduğunu bir ayette şöyle bildirir:

De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler." (Tevbe Suresi, 51)

Yaşanan ve karşılaşılan her olayın Allah'ın kontrolünde geliştiği, dünya ya da ahiret için mutlaka bir hayır taşıdığı, imani bir şuurla bakan herkes için açıktır. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Herşeyde Hayır Görmek) Örneğin insanın sevdiği bir eşyasını kaybetmesinde birçok hayır vardır. Dıştan bakıldığında kötü gibi görünen bu olay, müminin yanlışlarını görmesine, dikkatinin açılmasına, bazı konularda daha çok tedbir alması gerektiğini düşünmesine vesile olur. Bunun yanında insanın hiçbir şeyi sahiplenmemesi gerektiği; çünkü herşeyin tek sahibinin Allah olduğunun hatırlanması da bu tip olayların bir diğer hayırlı yönüdür.

 

Söz konusu durum, günlük yaşantı içerisinde karşılaşılan büyük veya küçük her olay için geçerlidir. Örneğin bir iş yerinde bir yanlış anlamadan dolayı veya birinin ihmali yüzünden yanlış yere ödeme yapılabilir; saatlerce bilgisayarda üzerinde çalışılan bir ödev elektriklerin kesilmesi yüzünden bir anda yok olabilir; genç bir öğrenci çok fazla çalışmasına rağmen o gün hastalandığı için üniversite sınavına giremeyebilir; takip edilen bir işte birçok bürokratik işlemden dolayı bir insanın günleri kuyruklarda beklemekle geçebilir, sürekli eksik bir belgesi çıkabilir ve bu nedenle işleri aksayabilir; bir insan çok acil yetişmesi gereken bir yere giderken uçağını, otobüsünü kaçırabilir… Herkesin kendi yaşantısı içinde karşılaşabileceği bu tür zor ve ters gibi görünen olaylar vardır.

Ancak bu olayların her birinde iman sahibi bir insan için pek çok güzellik vardır. Herşeyden önce mümin, Allah'ın, tavrını ve sabrını denediğini, öleceği ve ahirette hesap verecek olan bir insanın bu olaylara dalıp bunlara üzülüp vakit kaybetmesinin yersiz olduğunu düşünür. Her olayın arkasında bir hayır olduğunu bilir. Hiçbir olay karşısında "Eyvah!" demez. Allah'a işlerini kolaylaştırması ve herşeyi faydalı hale çevirmesi için dua eder. Ve bir zorluğun ardından kolaylık geldiğinde bunun hemen Allah'a ettiği duanın bir karşılığı olduğunu, Allah'ın duaları işiten ve onlara icabet eden olduğunu düşünür ve Allah'a şükreder.

Bunları düşünerek gününe devam eden kişi, neyle karşılaşırsa karşılaşsın, asla ümitsizliğe kapılmaz, endişelenmez, korkup üzülmez, çaresiz durumda kalmaz. Mutlaka Allah'ın bunları bir hayır ve güzellik üzerine yarattığını bilir. Üstelik bunu sadece başına gelebilecek büyük olaylarda değil, biraz önce söz ettiğimiz gibi, günlük hayatı içinde, küçük büyük karşılaştığı her detayda düşünür.

Örneğin planladığı önemli bir işi istediği gibi gitmeyen, tam başarı elde etmek üzereyken son anda ciddi bir sorunla karşılaşan bir insan düşünün. Bu insan aniden kızar, sıkıntıya düşer, üzülür, kısacası her türlü olumsuzluğu yaşar. Oysa herşeyde bir hayır olduğunu düşünen bir insan Allah'ın bu olayla kendisine gösterdiği hikmetleri düşünüp bulmaya çalışır. Bu konuda daha kesin önlemler alması gerektiğine Allah'ın dikkat çekmiş olabileceğini düşünür. Teknik açıdan gerekli tüm önlemleri alır ve "belki de bu şekilde daha önemli zararların oluşması önlenmiştir" diyerek Allah'a şükreder.

Bir yere yetişmeye çalışırken bineceği otobüsü kaçırırsa, "Belki gecikmem veya bu otobüse binmemem beni bir kazadan veya başka bir kötülükten korumuştur." diye düşünür. Bunlar sadece birkaç örnektir. "Bunun gibi daha birçok hikmeti olabilir." diye de düşünür. Bu örnekler insanın günlük yaşamı içerisinde çok fazla çoğaltılabilir. Ancak önemli olan şudur: İnsanın yaptığı planlar her zaman istediği gibi sonuç vermeyebilir. Kişi kendini bir anda planladığından çok farklı bir ortamda bulabilir. İşte böyle bir durumda tevekküllü davranan, karşılaştığı olayda hayır arayan kişi kazançlıdır. Çünkü Allah ayetinde insanlara şöyle bildirir:

… Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. (Bakara Suresi, 216)

Allah'ın bildirdiği gibi biz neyin hayırlı, neyin kötü olduğunu bilemeyiz, ancak Allah bilir. İnsana tek düşen sonsuz merhamet sahibi ve esirgeyen olan Rabbimizi dost edinmek ve O'na tam bir teslimiyetle teslim olmaktır.

İnsan dünya hayatında, bir anda sahip olduğu herşeyini yitirebilir. Bir yangın evini, ekonomik kriz tüm yatırımlarını ya da bir olay sevdiği, değer verdiği eşyalarını kaybetmesine sebep olabilir. Allah Kuran'da insanların bu şekilde denemeden geçirildiğinden şöyle bahsetmektedir:

Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. (Bakara Suresi, 155)

Allah insanlara çeşitli şekillerde denemelerden geçirileceklerini haber verirken, karşılaştıkları bu zor durumlara karşı sabredenlere ise güzel bir müjde vermiştir. Allah'ın ayette tarif ettiği sabır, örneğin kaybedilen eşyasını bulamayınca, mecburiyetten durumu kabullenerek tahammül etmek değildir. Sabır, kaybedilen şey ne kadar büyük ve önemli olursa olsun, bunu haber aldığı ya da durumu fark ettiği andan itibaren insanın son derece tevekküllü, teslimiyetli davranmasıdır. Herşeyi yapanın Allah olduğunu aklından çıkarmadan, dengeli tutum ve davranışlarını devam ettirmesidir.

İnsan gün içinde daha önemli kayıplarla da karşılaşabilir. Örneğin ihtiyaçlarını karşılamak için günün önemli bir bölümünü geçirdiği işini kaybetmek, tüm geleceğinin yalnızca ona bağlı olduğuna inanan insanlar için çok önemlidir. Öyle ki, cahiliye ahlakına sahip insanlar çocukluklarından itibaren iyi bir iş sahibi olmak için yetiştirilmişlerdir. Hayatlarının her anında daha iyi bir işte çalışmayı ya da işlerinde yükselmeyi arzularlar. Bu nedenle de sahip oldukları işi kaybetmek bunalım ve sıkıntı dolu günler geçirmelerine, kendi deyimleriyle "hayatlarının alt üst olmasına" sebep olur.

Diğer taraftan, mümin kendisine rızkı verenin Allah olduğunu ve işin yalnızca bir sebep olduğunu bilir. Bir diğer deyişle iş, mümin için Allah'ın sunduğu nimetlerin kendisine ulaşmasında yalnızca bir aracıdır. Bu nedenle işinden ayrılmak gibi olaylar, iman edenlerin sabırla ve tevekkülle karşıladığı olaylardır. Böyle bir durumda güzel bir şekilde sabreder, Allah'a dua ve tevekkül ederler. Rızkı verenin ve onu dilediği zaman alacak olanın Allah olduğunu hiçbir zaman unutmazlar.

Kuran'ı kendine rehber edinen bir insan, işini kaybetmek, zarara uğramak, istediği bir okulda okuyamamak gibi bir durumla karşılaştığında hemen davranışlarını ve düşüncelerini kontrol eder. Allah'ın hoşnut olup olmadığı bir davranışının olup olmadığını düşünür ve aklından aşağıdaki ihtimaller geçer:

"Kaybettiğim mal, mülk ya da eşya için yeterince şükretmemiş olabilir miyim?"

"Hizmetime verilen nimetlerde cimrilik ya da nankörlük etmiş olabilir miyim?"

"Allah'ı ve ahireti unutarak, malımı-mülkümü tutkuyla sahiplenmiş olabilir miyim?"

"Sahip olduklarım dolayısıyla büyüklenmiş, şımarmış, Allah'ın yolundan ve Kuran ahlakından uzaklaşmış olabilir miyim?"

"Allah rızası için değil de, başkalarının hoşnutluğunu, beğenisini, takdirini kazanmak ya da kendi nefsimin istek ve arzularının tatmini için çalışmış olabilir miyim?"

Mümin kendi içinde vicdanlı ve samimi bir şekilde bu sorulara cevap verir. Verdiği cevaplar doğrultusunda da, Allah'ın hoşnut olmadığı davranışlarını düzeltmeye çalışır ve bu davranışlarını düzeltmek için Allah'a dua eder. Samimi bir şekilde Allah'a yönelir. Yanılarak ya da farkında olmadan yaptığı veya düşündüğü her yanlış şeyden Allah'a sığınır. Allah Kuran'da iman edenlerin şöyle dua ettiklerini haber verir:

... "Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim Mevlamızsın..." (Bakara Suresi, 286)

İnsan imtihanı gereği art arda kayıplarla da karşılaşabilir. Ancak, imani derinliğe sahip bir insan, bunda da hikmetler olduğunu bilir. Bu hikmetlerin en önemlilerinden birisi ise, insanın zorluklarla manevi yönde eğitilmesidir:

… (Allah) Elinizden kaçırdıklarınıza ve size isabet edene üzülmemeniz için sizi kederden kedere uğrattı. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (Al-i İmran Suresi, 153)

Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır. Öyle ki, elinizden çıkana karşı üzüntü duymayasınız ve size (Allah'ın) verdikleri dolayısıyla sevinip-şımarmayasınız. Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. (Hadid Suresi, 22-23)

Mümin için, gün içinde üst üste gelen zorlu durumlar onun bir imtihan ortamında olduğunu hatırlamasına, Allah'a yakınlığının artmasına, olgunlaşmasına ve Kuran ahlakına sarılmasına vesile olur. Mümin, Allah'ın kendisini bu şekilde eğittiğinin, ahiretteki sonsuz nimetlere hazırladığının bilincindedir.

 

 

 

Hastalandığı zaman

İmani şuura sahip olan bir insan herhangi bir hastalık durumunda da son derece sabırlı ve tevekküllüdür. Hastalığın da Allah'ın bir imtihanı olduğunu bilir. Bu nedenle rahatsızlığı ne kadar şiddetli olursa olsun sabreder ve Allah'a samimiyetle dua etmeyi sürdürür. Çünkü hastalığı yaratanın ve şifayı verecek olanın Allah olduğunu bilir. Müminin hastalık döneminde gösterdiği sabrı, Allah Kuran'da "iyilik" olarak isimlendirmekte ve övmektedir:

... Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitab'a ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır. (Bakara Suresi, 177)

Mümin güzel bir şekilde sabrederken, sağlığına kavuşmak için gerekli tedavileri eksiksiz şekilde uygular. Duygusallığa kapılmaz, çocukça davranarak etrafından ilgi toplamaya çalışmaz. Rahatsızlığının tedavisi için önerilen ilaçları ve tedavileri bilinçli bir şekilde ve titizlikle kullanır. Bu davranış, onun Allah'a olan fiili duasıdır. Aynı zamanda Kuran ahlakını yaşamasının bir sonucu olarak, Allah'ın kendisine yardım etmesi ve şifa vermesi için sürekli dua eder. Allah Kuran'da iman edenlerin bu tutumuna Hz. Eyüb'ü örnek göstermiştir. Hz. Eyüp rahatsızlığında Allah'ın merhametine şöyle sığınmıştır:

Eyüp de; hani o Rabbine çağrıda bulunmuştu: "Şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın." (Enbiya Suresi, 83)

Şunu da özellikle belirtmek gerekir ki, kullanılan ilaçların hepsi, hastalığın iyileşmesi için birer vesiledir. Eğer Allah dilerse uygulanan tedaviyi vesile kılarak kişinin iyileşmesine izin verir. Hastalığın tedavisinde kullanılan tıbbi imkanları, ilaçların yapımında kulanılan mikroorganizmaları, hayvanları ve bitkileri yaratan Allah'tır. Kısacası, şifayı yaratan yalnız Allah'tır. Allah Kuran'da bu gerçeğe Hz. İbrahim'in, "Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur" (Şuara Suresi, 80) ifadesiyle dikkat çeker.

Cahiliye toplumunu oluşturan fertler ise, hastalandıklarında hemen isyankar bir tutum içine girerler. "Niye benim başıma böyle bir olay geldi?" gibi kader gerçeğine son derece ters bir davranış gösterirler. Bu yanlış mantıkla hareket eden insanlar için bir hastalık anında tevekkül etmek ya da karşılaştıkları olaya hayır gözüyle bakmak mümkün değildir.

Oysa müminler hastalıkları Allah'a yakınlaşmak için çok önemli bir fırsat olarak değerlendirir ve hastalıkların ardındaki gizli hikmetleri düşünürler. Sağlığın ne kadar büyük bir nimet olduğunu ve insanın ne kadar aciz olduğunu bir kez daha anlarlar. Sıradan bir rahatsızlık sayılan grip mikrobu bile insanın yatağa düşmesine sebep olabilir. Böyle bir durumda, insan ne kadar güçlü, onurlu ve zengin olursa olsun acizdir, ilaç almak ve dinlenmek zorundadır. Bu durum insana Allah'a muhtaç olduğunu hatırlatır; içtenlikle Allah'ın adını anmasına ve O'na yakınlaşmasına bir yol olur. Ayrıca mümin için her hastalık, dünyanın geçiciliğini, ölümün ve ahiretin yakınlığını hatırlatan bir uyarı niteliğindedir.

 

Kötü ve sıkıntılı ortamlarda gösterdiği tutum

İnsanlar zaman zaman kasvetli ve rahatsızlık verici ortamlarda bulunabilirler. Çöp yığınlarıyla kaplı bir yol kenarı, rahatsız edici kokuların hakim olduğu bir mutfak, dar, karanlık ve izbe yerler gibi... Müminler için herşey gibi pis ve sıkıcı ortamların yaratılışının da hikmetleri vardır. Bu tip yerler mümine cehennemi, dünyadakilerle kıyaslaması mümkün olmayacak derecede pis bir ortamda sürdürülecek olan azabı hatırlatır. Nitekim, Allah Kuran'da cehennemin kötü bir yer olduğunu, "Şüphesiz o, ne kötü bir karargah ve ne kötü bir konaklama yeridir" (Furkan Suresi, 66) ayetiyle bildirmekte; cehennemdeki çirkin görüntüleri, karanlığı, pisliği pek çok ayette haber vermektedir:

"Ashab-ı Şimal", ne (mutsuzdur o) "Ashab-ı Şimal." Hücrelere işleyen kavurucu bir sıcaklık ve kaynar su ve kapkara dumandan bir gölge içindedirler. Ki o, ne serindir, ne ferahlatıcı. (Vakıa Suresi, 41-44)

Elleri boyunlarına bağlı olarak, sıkışık bir yerine atıldıkları zaman, orada yokoluşu isteyip-çağırırlar. Bugün bir yokoluşu çağırmayın, bir çok (kere) yokoluşu isteyip-çağırın. (Furkan Suresi, 13-14)

Allah'ın bu ayetlerini hatırlayan kişi, hemen kendisini cehennem azabından koruması için Rabbimize dua eder, yaptığı hatalardan dolayı bağışlanma diler.

Allah'ın Kuran'da bildirdiği tasvirlere göre cehennem, pis kokan, dar, gürültülü, karanlık, isli, dumanlı, izbe bir yerdir. Güvenli olmayan ortamları, hücrelere işleyen kavurucu bir sıcaklığı vardır. En iğrenç yiyecek ve içecekler cehennemdedir. Ateşten elbiseler vardır ve cehennemdeki bütün azaplar kesintisiz sürecektir. Derilerin ateşte kavrulacağı, insanların çıkmak için yalvaracakları hatta acıdan dolayı ölmek isteyecekleri cehennemi bazı yönleriyle nükleer savaş sonrasındaki dünyayı tasvir eden filmlerdeki ortamlara benzetebilir. Ancak bu filmlerdeki karanlık, alabildiğine pis, bunaltıcı yerleri cehennemdeki ortamla kıyaslamak mümkün değildir. Bu sadece bir benzetmedir. Cehennem, bizim dünya hayatına bakarak düşünebildiğimiz en kötü ortamlardan çok daha kötü, çok daha korkutucu bir yerdir.

Dünyada dar, pis, karanlık ve sıcak ortamlar insan nefsini çok zorlayıcı ortamlardır. Cehennemde ise, bu boğucu atmosfer çok yoğun bir biçimde hakimdir. Dünyada sıcağa karşı birçok önlem geliştirmiş olan insan cehennemde çaresizdir. Ortam en sıcak çölden daha sıcak, en karanlık, izbe hücrelerden daha sıkıntı verici ve pistir. Sıcak, Rabbimizin bir ayetinde bildirdiği gibi, insanın en küçük parçası olan hücrelerine dek işler. İnkar edenler için kavurucu sıcağa karşı bir koruyucu, ferahlama veya serinleme imkanı yoktur. Bunların yanı sıra cehennemde, algıların dünya hayatındakinden daha kuvvetli olduğu bir hayat vardır. Dünyada hissedilen acıların birçoğu kısa bir süre sonra hafiflemeye başlar, yaralar iyileşir hatta çok şiddetli acı veren yanıkların yaraları bile zamanla kapanır. Cehennemde ise insan acıyı olabilecek her zaman, en şiddetli hisseder ve bu acı -Allah'ın dilemesi dışında- hiç bitmez.

Dünyada insanın karşılaştığı pis ve bakımsız mekanların diğer bir hikmetini ise şu örnekle anlatabiliriz: İnsan unutkanlık ya da ihmal nedeniyle bir yeri temizlememiş olabilir. Ancak söz konusu pisliği görür görmez, aslında Allah'ın kendisine ne kadar büyük bir lütufta bulunduğunun ve bunun karşılığında da kendisinin ne kadar yanlış davrandığının farkına varır. Çünkü Allah ona yaşayabileceği ideal bir yer sunmuştur ve bu yerde o bir misafirdir. Bundan dolayı kendisine sunulan her nimeti titizlikle korumalı ve Allah'a karşı şükrünü yaptığı fiillerle de göstermelidir. Aksi halde Allah'ın hoşnut olmayacağı şekilde hareket etmiş olur. Bunun bilincinde olan mümin, hemen yanlışını anlayarak Allah'a sığınır, gerekli temizliği yaparak hatasını telafi eder ve bir daha böyle bir hataya düşmemeye çaba harcar.

 
  şu ana kadar 11002 ziyaretçi (17759 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol